12 Temmuz 2011 Salı

MUTLULUK


Varolmanın en güzel ödülüdür mutluluk. Bir sanattır adeta. Yaradanın Tüm canlılara bahşettiği bir sanat... Tek sorun bu sanata olan yeteneğimizi keşfedebilmek. İnceliklerini, sınırsızlığını, değerini öğrenmek.
Büyük şeyler aranmamalı bu sanatı becerebilmek için. Ufak bir kıvılcım düşse içimize, tebessüm ettirmeye yetmeli. Mutluluk resmedilebilir, uğruna şarkılar yazılabilir, filmlere senaryo olabilir. Lakin ne kadarı gerçek? Şair dememiş midir "Bana mutluluğun resmini çizebilir misin?" diye? Mutluluk bir sanattır dememe aldanmak yersiz. O bir sanattır ki, elle tutulmaz, gözle görülmez, yenmez, içilmez... Hissedilir! Marifet ne kalemdedir, ne kağıtta, ne alçıda, ne boyada... Maharet yürekte saklıdır. Kuşun kanadını savuruşunda, balığın yüzgecini suya vuruşunda, bülübülün gül dalına konuşunda, ananın yavruyu kucaklayışında gizlidir.
Mutluluk kelimesinin yanında bir kelime vardır ki o da hüzün... Belki düşman görünür bu ikisi birbirine, zıt anlamlar taşır. Oysa mutluluğun değerini anlamanın en geçerli yolu hüzündür. Hüzünlenmek, belki de gözyaşı dökmek... Hüzünler olmasa, gülüşlerin ne anlamı kalırdı? Hep gülümseyemez ya insan, ağlamalıdır da bazen. Ağlanmalıdır ki, gülüşün güzelliği çıkabilsin ortaya, kat be kat artsın kıymeti. Ancak böylece gülüp geçmeyiz, geçemeyiz gülmekten. Apayrı yerini anlarız kahkahaların...
Hasretle vuslat gibidir hüzün ve mutluluk, düşman değil kardeştirler, çift yumurta ikizidirler! Bu yüzden benzemezler birbirlerine, ama varlıklarını birbirlerine borçludurlar bi okadar da.
Mutluluğun yeri ve zamanı yoktur bence. O hep içimizde bizim onu ortaya çıkarmamızı bekler durur.
Gülümseyin, gülümseyin ki mutluluk ruhunuza yapışsın...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder